30 Mayıs 1998, Cumartesi – ANKARA
Çeşitli şairlerin seçme şiirlerinden oluşan bir dizi kitaptan okuduklarımdan geriye bir avuç etkileyici bölüm vardı. Nazım Hikmet’in, Özdemir Asaf’ın ve Atilla İlhan’ın bütün şiirlerini seviyorum. Okuduğum şiir kitaplarından en sevdiğim bölümleri (daha doğrusu, kırmızı kalemle çizdiğim satırlardan bazılarını) bir kağıda yazdım. Bazı şiirlerin sadece bazı bölümlerini çizmişim. Onlar da ayrı bir şiir oluyor. Örneğin, Refik Durbaş’ın “Pusula” isimli şiirinde olduğu gibi:
“Annemin öldüğü yaşı çoktan geçtim.
……………………………………….
Babamın öldüğü yaştayım artık.
……………………………………….
Ama gönlüm hala
Oğlumun aşık olduğu yaşta.
……………………………………..
(Nokta nokta olan yerler, o aradaki satırları çizmediğim anlamına geliyor. Yani, şiirin tamamı benim yaptığım alıntıdan ibaret değil.)
Bazen bütün bir şiirden sadece iki satır aklımda kalıyor. Oktay Rıfat’ın şu sözleri gibi:
……………………………………………..
Sür deveci develeri yokuşa
Ak göğüste gül memeler tokuşa.
………………………………………….
Oktay Rıfat’ın, tamamına yakın satırını çizdiğim “Son Söz” şiiri de çok etkileyici:
“Boğazından lıkır lıkır geçen
Şu suyun kıymetini bil.
Nedir ki bu mavilik deme
Pencereden görebildiğin kadar
Göğün kıymetini bil.
Kıymetini bil çiçek açmış bademin.
Güneşli odanın çamurlu sokağın
Beyazın siyahın yeşilin
Pembenin kıymetini bil.
………………………………..
Güneş yalnız dirileri ısıtır
Güneşin kıymetini bil.”
Cevat Çapan’ın “Tekne Kazıntısı” şiiri ise oldukça ilginç:
“Babam iki tek atınca
Hadi seni karpuzlara götüreyim derdi.
(Karpuzlar Gebze’de oturan kızlardı.)
Annem kızarır, kızar
Bey, çocuk daha küçük diye çıkışır
Mutfağa gider ağlardı.
Babam karpuzdan anlardı.”
Evet! Bu Cumartesi sinemaya gitmedim. Akşam üzeri, Kontrolör arkadaşımız Ayşen Bilenler’in erkek kardeşinin Atakule’deki nikahına gittim.
Sinemalara yarın gideceğim.
SABAHATTİN ÖZTÜRK